Türkiye'de boşanan kadınlar için 300 gün süreyle yeni bir evlilik yapma yasağı bulunmaktadır. Bu uygulama, boşanmanın ardından kadının önceki eşin çocuk sahibi olma olasılığına dair bazı endişelerle şekillenmiştir. Ancak, bu kuralın kadının bireysel haklarını kısıtladığı ve toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı olduğu görüşü giderek daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Şimdi gözler Anayasa Mahkemesi'nde (AYM) bu yasağın kaldırılması yönünde yapılacak karar sürecine çevrildi.
Boşanma sonrası 300 gün bekleme süresi, Medeni Kanun'un 284. maddesi gereğince uygulanan bir kuraldır. Bu madde, yalnızca kadınları değil, boşanan çiftlerin tümünü etkileyen bir durum olarak öne çıkmaktadır. Hukuki olarak, boşanmış bir kadının yeniden evlenebilmesi için, eğer boşanma sonrası çocuk sahibi olmadığı kanıtlanmamışsa, bu sürenin dolmasını beklemesi gerekmektedir. Bu durum, birçok kadın için psikolojik ve sosyal zorluklar yaratmakta, ayrıca toplumda kadının statüsüne dair olumsuz algılara yol açmaktadır.
Son yıllarda artan kadın hakları savunuculuğu ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki farkındalık, bu kısıtlayıcı yasanın değiştirilmesi yönünde talep ve eleştirilerin de artmasına sebep olmuştur. Kadınların kendi hayatlarına dair kararlarını özgürce alabilmeleri gerektiği düşüncesi, birçok sosyal mühendislik projesinin de nihai hedefi haline gelmiştir. Özellikle kadın dernekleri ve hukukçular, bu durumun bir an önce gözden geçirilmesini talep ederken, AYM’ye giden yolda atılan adımların takipçisi olmaktadırlar.
Gözler AYM'de, çünkü 300 gün yasağının hukuka uygunluğu konusunda bir karara varılması bekleniyor. Kadınların bu süre zarfında yeniden evlenme hakkının ellerinden alınmasının, anayasanın 10. ve 41. maddelerine aykırı olduğu öne sürülmektedir. Anayasa'nın 10. maddesi eşitlik ilkesini, 41. maddesi ise ailenin korunmasını öngörmektedir. Burada önemli olan, kadınların boşanma sonrası hayatlarına ilişkin karar alabilme özgürlükleridir.
AYM’nin alacağı karar, yalnızca mevcut durumda boşanan kadınları değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı da etkileyecek bir sonuç doğurabilir. Bu bağlamda, toplumda kadının yerinin güçlenmesi, yalnızca hukuki düzenlemelerin ötesinde sosyal ve kültürel bir dönüşüm gerektirmektedir. Bu dönüşüm, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması adına büyük bir adım olarak yankı bulabilir.
Kadın hakları aktivistleri ve hukukçular, AYM'nin karar sürecinde etkin bir rol oynamaktadır. Gerek sosyal medya üzerinden oluşturulan kampanyalar, gerekse çeşitli platformlarda yapılan etkinliklerle, bu yasağın kaldırılması konusunda kamuoyunu bilgilendirmek ve kamu baskısı oluşturmak için çaba sarf edilmektedir. Eğer AYM bu yasağın kaldırılması yönünde bir karar verirse, yalnızca hukuk sistemindeki bir adım değil, toplumsal zihniyette de önemli bir değişimin habercisi olacaktır.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar, 300 gün yasağının kaldırılması konusunda kadınların haklarının ne denli önemli olduğunu göstermesi açısından bir dönüm noktası olacaktır. Boşanan kadınların yeniden hayatlarına yön verebilme hakları, toplumda daha sağlıklı bir aile yapısının temellendirilmesine de katkı sağlayabilecektir. Bu süreç, kadınların bağımsızlıkları ve bireysel özgürlükleri adına büyük bir kazanım olabilir. Bu nedenle kadın hakları savunucuları ve toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele eden herkes, AYM’nin karar sürecini yakından takip etmeye devam etmektedir.