Türkiye, sağlık ve sosyal hizmetler alanında önemli ilerlemelere imza atsa da, bazı bölgelerde yaşanan sorunlar, toplumsal bir kriz haline gelmiş durumda. Büyüklüğüne dikkat çekilmesi gereken bu durum, özellikle İstanbul'un belirli mahallelerinde kendini daha belirgin bir şekilde ortaya koyuyor. Bu mahallelerden birinde, doğan her dört çocuktan biri doğuştan engelli olarak dünyaya geliyor. Çoğunluğu sağır ve dilsiz olan bireylerin sayısının bu denli yüksek olması, hem sosyal hem de sağlık alanında alarm zillerini çaldırıyor. Ancak bu durumun arkasında yatan nedenler ve çözüm yolları konusunda daha çok bilgi sahibi olmamız gerekiyor.
Mahallede yaşayan aileler, çocuklarının sağlık durumlarıyla başa çıkmakta büyük zorluklar yaşıyor. Eğitim imkanlarının kısıtlı olması ve destekleyici hizmetlerin yetersizliği, bu çocukların sosyal ve akademik gelişimlerini olumsuz yönde etkiliyor. Dilsiz bireyler, iletişim kurmakta zorlanırken, toplumda dışlanma ve ayrımcılığa maruz kalma gibi sorunlarla da karşı karşıya kalıyorlar. Aileler, çocuklarının geleceği hakkında belirsizlik içinde yaşıyor ve sağlık sorunlarıyla ilgili bilgiye ulaşımda da güçlük çekiyor. Sağır ve dilsiz bireylerin yaşadığı mahallede, bu durumun getirdiği birçok olumsuz etki bulunmaktadır. Bu noktada, toplumun bilinçlenmesi ve destekleyici mekanizmaların hayata geçirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Bu mahalledeki doğuştan engelli çocukların varlığının ardında yatan aparatif etkenler üzerinde de durmak gerekiyor. Genetik faktörler, çevresel etmenler ve ailelerin sağlık geçmişleri, bu durumun temel nedenleri arasında yer alıyor. Ancak, sosyal bilinçlenmenin az olması ve eğitim imkânlarının kısıtlı olması gibi faktörler, sorunun karmaşık hale gelmesine yol açıyor. Dolayısıyla, bu mahallede yaşayan bireylerin hayat kalitesini artırmak amacıyla çeşitli adımlar atılması kaçınılmaz bir hale geliyor. Örneğin, devlet ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği ile yürütülecek sosyal projeler, hem eğitim hem de sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırabilir.
Yine, erken tanı ve müdahale programlarının yaygınlaştırılması, doğuştan işitme veya konuşma engeli olan çocuklar için büyük bir fark yaratabilir. İletişim becerileri üzerinde yapılan çalışmalarda olumlu sonuçlar elde edilmesi, çocukların toplumsal hayata daha aktif bir şekilde katılmalarını sağlayacaktır. Ayrıca, toplumda farkındalığın artırılması için kampanyalar düzenlenmesi, engellilerin haklarını savunmakta ve destek sağlamakta önemli bir rol oynayabilir.
Bu durumda, hem ailelerin hem de toplumun bilinçlenmesi, doğuştan engelli çocukların seçeneklerini artırmak adına kritik öneme sahiptir. Nitekim, yeterli eğitim imkânı ve sosyal destek sağlandığında, bu çocukların hayatları değişebilir. Bunu sağlayacak olan, hepimizin görevidir. Hayatın her alanında engelleri aşmak mümkün; yeter ki birlikte adım atalım.