Son yıllarda, Orta Doğu’nun jeopolitik dengeleri bir dizi krize ve yeniden yapılanma süreçlerine tanıklık ediyor. Bu bağlamda, İsrail’in bölgesel güç olma çabaları, hem doğru analizler hem de yanıltıcı söylemlerle sıkça gündeme geliyor. Foreign Policy dergisinde yer alan bir makaleye göre, İsrail’in bu hedefini gerçekleştirmesi oldukça güç; çünkü ülke, tarihsel ve güncel pek çok zorlukla karşı karşıya. Peki, İsrail gerçekten bir bölgesel güç olabilir mi? Bu sorunun yanıtını ararken, hem iç dinamiklere hem de bölgedeki diğer aktörlere göz atmak gerekiyor.
İsrail, kuruluşundan bu yana birçok savaş ve çatışma ile başa çıkmak zorunda kalmıştır. Bu durum, hem askeri açıdan güçlü bir ülke olma hedefini desteklese de, aynı zamanda güvenlik kaygılarını her zaman üst seviyede tutmuştur. Ülkenin çevresindeki Arap devletleriyle olan tarihsel gerilimler, Filistin sorununu daha da karmaşık hale getiriyor. Bu bağlamda, İsrail’in kendi güvenliğini sağlamak adına duyduğu endişeler, bölgesel güç olma yolundaki en büyük engellerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar gelişmiş bir askeri teknolojiye ve güçlü bir istihbarat ağına sahip olsa da, sürekli bir tehdit algısı altında bulunan İsrail, kendi iç güvenliğini sağlamak adına harekete geçmek zorunda kalıyor.
İsrail’in bölgesel güç olabilmesi için öncelikle bu güvenlik korkularını aşması ve daha uzlaşmacı bir dış politika sergilemesi gerekiyor. Ancak günümüzde hâlâ gerilim dolu bir ortamda yaşayan İsrail, bu zorluğu aşmanın yollarını bulmakta güçlük çekiyor. Öte yandan, bölgedeki diğer aktörlerle, özellikle İran ile olan gerilimler, bu durumu daha da karmaşık hale getiriyor. İran’ın nükleer programı ve bölgesel etkisi, İsrail’in güvenlik stratejilerini belirlemede önemli bir faktör.
İsrail’in dış politikası, büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkeleri tarafından desteklenirken, birçok ülke ise İsrail’in politikalarını eleştirebiliyor. Bu durum, İsrail’in uluslararası alanda daha fazla destek bulmasını engelliyor. Özellikle BM’deki oylamalarda sıkça karşılaştığı tepkiler ve İsrail’in politikaları nedeniyle yaşadığı izolasyon, ülkenin bölgesel güç olma çabalarını sekteye uğratıyor. Yerel ve uluslararası aktörler nezdinde kazanılan itibar, bu bağlamda oldukça kritik bir öneme sahip.
Uluslararası toplum, Doğu Kudüs ve Batı Şeria gibi tartışmalı bölgelerdeki yerleşim politikalarına karşı seslerini yükseltirken; bu durum, İsrail’in bölgesel güç olmasını daha da zorlaştırıyor. İkili ilişkilerde yaşanan sorunlar ve artan tepkiler, İsrail’in politikalarını yeniden gözden geçirmesine neden olabilir. Ancak mevcut siyaset anlamında bir dönüşüm yaşanmadan, dünya genelinde bir güç olma yolunda atılacak adımlar oldukça sınırlı kalacaktır.
Sonuç olarak, İsrail’in bölgesel güç olma hedefi zorlu bir mücadeleyi gerektiriyor. Güvenlik kaygıları, uluslararası tepkiler ve bölgesel aktörlerle olan ilişkileri, bu yolculukta İsrail’i durdurabilecek önemli engeller arasında yer alıyor. Ancak, ortaya koyulan stratejilerin ve vizyonun, barışçıl bir çözüm arayışına dayandığı takdirde, bu hedef çok daha ulaşılabilir hale gelebilir. İsrail’in gelecekte bölgede daha etkili bir güç olabilmesi, ancak bölgesel barışın sağlanmasıyla mümkün olacaktır.